3 Ekim 2009 Cumartesi

Zaman geç-i-y-o-r-du ve sen gidiyordun. Ben kal-a-k-a-l-ı-y-o-r-dum.:

Yokluğunun toparlamaları düzenin bir parçası oluyor artık. Görünen ama aslında hiçbir zaman var olmamış kibirine zarar vermek istemiyorum. Bu heyecanımı ve üstünlüğünü yok etmeme izin verme. Birini görürsün ve elbise dikersin ona. Elbise üstüne hiç oturmaz, içinde kaybolur gider ve sen bunu fark ettiğinde yaptığı her şey sinirine dokunur, bazen elbisenin içine bile giremez ve sevgili egon uzaklaştırır seni ondan, bazen de elbise tam oturur bedenine ama zamanla fark edersin ki; senin ona adadığın elbiseyle aynı renk değil, ton farkları seni yorar, atlanmış dikiş yerleri seni günden güne gerer ve sonunda delik deşik olur tüm elbise. İlk defa elbise dikmeden beklemeyi başardım. Gördüğümse çırılçıplak bir sendin. Elbisemi çıkarmaya hazırlanırken yok oldun. Geç kaldım biliyorum elbiseyi çıkarmak için ama yalnız ve çıplak olmak yorucu. Bir daha bakabilir misin bana, gerçekten?


YAGMUR_YUREKLİ

1 Ekim 2009 Perşembe

UNUTURUM DİYE YORMA KENDINI...

unuturum diye yorma kendini,
her sevenle beni bir tutamazsın.
bu kadar yürekten sevmişken seni,
öyle kolay değil,unutamazsın.

yıllar sonra birgün seni anarsam,
kulakların değil kalbin çınlasın,
ardından bakıpta öylece kalan,
gözlerimde donmuş iki damlasın.

ahımın rüzgarı üşütür seni,
benden başkasına ısınamazsın.
yorgun şarkılarda anarsın beni,
öyle kolay değil unutamazsın.

yıllar sonra birgün,seni anarsam,
kulakların değil kalbin çınlasın.
ardından bakıpta öylece kalan,
gözlerimde donmuş,iki damlasın..

ANONIM..

YAGMUR_YUREKLİ

30 Eylül 2009 Çarşamba

VARLIĞINLA YOKLUĞUN ARASINDA KALMAYACAĞIM ARTIK...

Varlığınla yokluğun arasında kalmayacağım artık, sadece olmayacaksın. Sensiz kalma ihtimali olmayacak aleyhine kurulmuş cümlelerimin sonunda. Belki birkaç satır arasında unutulacaksın bir müddet sonra. İçimden olmayacak, boş bir kağıdın gölgesine sığınmayacak sana sitemlerim. Hani hep kızardın ya Konuş konuş konuş derdin, haykırabilir miyim şimdi korkaklığını. Bıraktığın bu mavi düşleriyle avunan yalnızlığı, artık sahiplenilmeyecek olmanın burukluğunu yaşarken, haykırabilir miyim dersin, susar mıyım, gülüp geçer miyim yoksa ?Aslında alıştırmalıyım kendimi hiç dönmeyecekmişsin, dönülmeyecek bir yerdeymişsin gibi farzetmeli, unutmalı. Seni hiç tanımamış gibi yaşamımı sürdürmeliyim. Var olduğum her yer aşk(ın) şehri olmalı artık, yeniden sevmenin, sevilebilmenin yeri her yer, zamanı yaşanan ve gelecek tüm zamanlar olmalı benim için. Evet, sayfalardan koparıp bir bir savurmalıyım seni yaşanmış tüm zamanlara, uzaklaşan her adımımla hapsetmeliyim bu anılar sokağına...

SEN GELDİN...

Geceydi seni bana taşıyan... Sen geceye yakındın bende sana... Ağır aksak işleyen zamanın düşürdüğü tuzaklardan kurtulup geldin, hoş geldin... Korkularınla, sırlarınla ve sadece gözlerine derin bakanların görebileceği acılarınla geldin, iyi ki geldin... Bekleyişlerimin içime hapsettiğim özlemlerim vardı. Nicedir kimseyle paylaşamadığım hüzünlerim, soramadığım sorularım... Hatırladığımda yüreğimde yaratacağı korkunç sızıyı duymaktan korktuğum için beynimin bir köşesine fırlatıp attığım bir daha hiç dokunmadığım anılarım vardı. Şimdi özgür bıraktım özlemi... Şimdi hüzün de sevinç de doyasıya yaşanıyor bende... Sorular cevabını buluyor, anılar canlanıyor; çünkü sen geldin... Susmak ne çok akıllandırmış beni... Ne çok biriktirmişim kelimelerimi... Bir bir dökülürken dilimden sevda sözcükleri senin o tedirgin duruşun bile durduramıyor beni... "Seni soluyan bir rüzgara kapılmış gidiyorum", yüreğimi bir yelken gibi açtım, seninle dolduruyorum. Seninle olmanın, seninle yaşamanın ve zamanı sadece seninle paylaşmanın eşsiz hazzını duyumsuyorum, ne iyi ettin de geldin... Bir büyüysen bozulma!.. Bir hayali yaşıyorsak kaybolma!.. Hep biz çözecek değiliz ya gerçeğin düğümlerini, bırak kendi halinde kalsın... Ruhuna talibim ben, asıl gerçek bu... Kaçışlardan bıkmış, hep yarım kalmış ruhumda bir tek seninle doyuma ulaşacak, kendini bulacak... Dedim ya, sen geldin... Birde mavi var öyle ya; nereye saklamıştım maviyi, kimlerden saklamıştım da yok sansınlar istemiştim?.. Bak, güneş bile mavi mavi parlıyor görüyor musun?.. Yavaş yavaş yok oluyor yüreğimin gri katmanları... Maviyle anılıyor görebildiğim her şey... En çok maviye tutkunum ben, bu yüzden mavi sen oluyorsun, çocuk gibi seviniyorum... Sen maviyle geldin... Sahi, çocuk olmayı ne kadar çok özlemişim ben... Senin içindeki çocukla oynayacak bendeki çocuk... Yalansız ve saf olacak, kumdan kaleler yapacak, seni içine koyacak... Kaleyi yıkacak, seni kurtaracak, kahraman olacak... Çığlıklar atacak, yorulmayacak, sensiz hiçbir oyunda ebe olmayacak... Korkma, içindeki o çocuk hep yaşayacak, kimsenin zarar vermesine izin vermeyeceğim. Çünkü sen o çocukla varsın, o çocukla geldin. Yoktum ben, senden önce yoktum sanki... Sen geldin; varlığını bildim. Sen geldin; bir dokunuşun, bir öpüşün nasıl da büyük bir hazza dönüştüğünü gördüm... Sen geldin; ben oldum, aşk oldum. Sen geldin...

Ama ne güzel geldin...

YAZAR: OSMAN SAYHAN

DENİZ KIZI ve YOSUN...

Seninle ben okyanusun derinliklerınde yasayan asktan yoksun varlıklardık...Sen o mavılıgın guzel canlısı denız kızı ıken, Ben ıse kendı dunyası ıcınde yasayan bır yosundum...Bır bırımızden haberbersız gezıp dolasırdık... takii o gun tesadufen goz goze gelene kadar... Senden once yuregı mantar tutmus , ve o yurege mühür vuran, kımsenın bunu acmayı beceremedıgı bu ınsanı huzura kavusturabılmek ne guzel. Suskundum sen yokken ben...Aslında ne çok şey söylenir susmalarda... Gerçek kendin olursun; tüm elbiselerinden yoksun çırılçıplak, aynen savunmasız bir bebek gibi... Aracı kullanmadan, kelimelerin bencilliğine yakalanmadan... Böyle susmalarda bulursun bir çok sorunun cevabını... Ve belki de kendini tanırsın. Hatta o müthiş soru var ya, "aşk nedir?"... Onun bile cevabını bulabilirsin ama ifade edemezsin, susarsın!.. Şimdi lal olmus dilimi senınle bırlıkte anlamlı hale getırmek, sonra da hıc susmaksızın bunca yıl ıcımde bırıktırdıgım seylerı konusmak sana...Ne iyi ettınde geldın sevgılı...Ne iyi ettınde karanlık dunyama ısık oldun...

Hoş Geldın, Sefa Getirdin Sevgılı...

Seni Seviyorum..

SENİ ANLATMAMI İSTESELERDİ...

Benden, seni anlatmamı isteselerdi, bir yürek anlatırdım içinde koskacaman bir dünya, dünyada kocaman bir fener ve sevgi yolu aydınlatan.Deselerdi yaz onu; yazardım en güzel şiirleri dilsiz istekleri dipsiz kuyu sarınçlarında yuvarlanan aşkları. Yazardım parmaklarım morarıncaya kadar yazardım, yüreğim yorulup duruluncaya kadar.Deselerdi çiz onu; çizerdim dünyayı, dünya her tarafı yedi veren gülleri yedi renk açan en mevsimsiz çiçeklerin açtığı nakışlı oyalı özenli bir dünya ve korkardım kendi çizdiğim dünyaya dokunmaya, korkardım çiçeklerin yaprakların solmasından.Deselerdi kim O ?O derdim O işte yüreğinde deryaları taşıyıpta tek bir dünyalıya konuşamayan, o sınırsız sevgi deryasında yelken açıp giderken sevgisini utangaç kişiliğine gömen biri idi.Ve O derdim ;Beni sabahlara kadar kendisini düşünmek zorunda bırakan biri O konuşsa yüreğindeki allı tebessümlerde kaybolurdum, konuşsa yanmadan yıkılmadan söndürürdü beni derdim. Sigaram kadar tiryakisi olduğum içkim kadar başımı döndüren, görmediğim kadar özlediğim, özlediğim kadar dokunamadığım, dokunamadığım kadar ürkek…Ve O derdim ;Yaşayıpta yitirdiğim değil yaşamayıpta bilmek istediğim, konuşmasını beklediğim kızıl dudaklarına hasretlendiğim hasreti ile eridiğim, yanımda iken bile özlediğim gittiği yolu kıskandığım aydınlık günlerimi aradığım...

O Derdım...

SEBEBSİZ DURUŞUNU SEVİYORUM HAYATIM DA

Korktum… Önce sesini sıyırıp zamandan yollara meydan okumak istemiştim. Sabaha, akşama, kışa, bahara gözlerini armağan edip kendime yaşanılası bir aşk bırakmak için tüm ahlaksızlığımla bencilleşebilirdim. Sonra günahların intikam alabileceğini, karşımda devrik cümlelerinle dimdik dururken tüm imgelerinde saklı bir zavallı gibi yaşamak istemediğimi anladım… İçini kime teslim ettiğini bilmediğim her akşam, terkedilmiş gibi hissettiğim saatlerimde, aklıma düşen kıvılcımlarla cümlelerine defalarca tecavüz edip, bir sigara yakıyorum. Benim şehrimde yağmurlar yağarken sen kim bilir hangi baharın elinden tutup, anlamsızlıklarınla savaşıyorsun. Bilemeyeceğini düşünüyorum bıraktığın izlerin sızlarken beynimi çürüttüğünü… Yoksa ben seni ; Adını hiçbir sitemimde konuk etmeyecek kadar çok mu sevdim? Affet! Anlamlarını bile bile aldattığım tüm kelimelerinden özür diliyorum şimdi. Öznesi gizli cümlelerinde yükleminden baş aşağı sarkıp dudaklarımı intihara sürüklüyorum. Yani susuyorum. Yani sana sus(a)maktan yoruluyorum. Korktum… Tenime iz bırakmadan gitmenden ve sabahın alacasında aklıma gelmeme ihtimalinden kaçışlarım, seni sonsuz bir girdapta özlemimle nefretimin seviştiği bir mevsime terk etti. Yargıladım… Seni sevmekten çok öldürmeye çalışan boşluklarımı yine seninle aldatma çabamı… Affet… Büyüsü bozulmasın diye adını bile anmadığım sarhoş gecelerimi. Aklıma gelme diye fikrimi becerme isteğimi… Ne bileyim be güzellik affet işte, Avuçlarımın ağlamasını… Gitmeyecek kadar sevemezsin beni biliyorum da merak ediyorum… Senin hiç avuçların ağladı mı?